Mevlana
Mevlana Celaleddin-i RUMİ
Hz. Mevlana 1207 yılında Belh şehrinde doğdu. Babası Sultan-ül-Ülema olarak tanınan Bahaeddin Veled, annesi Mümine Hatundur. Bahaeddin Veled ailesi ile birlikte Belh ‘den ayrıldıktan sonra Bağdat ‘a, buradan da Hac için Mekke ‘ye gitmiş ve daha sonra Anadolu Selçukluları’nın en ihtişamlı dönemlerinde Larende ‘ye (bugünkü Karaman) gelmişti.
Bahaeddin Veled, 1231 yılında vefat etti. Hz. Mevlana, ertesi yıl babasının müritlerinden olan Muhakkık-i Tirmizi ‘ye 9 yıl süreyle müritlik etti (1232-1241). Bazı kaynaklarda Hz. Mevlana ‘nın öğrenimini ilerletmek için Şam’a gittiği söylenir. 1244 ‘de Şems-i Tebrizi ile tanışmasıyla Hz. Mevlana ‘nın hayatı değişti ve sahip olduğu ilmin yanında bir gönül adamı oldu. Şems-i Tebrizi ile yaptığı sohbetler nedeniyle çevresindekileri ihmal eden Hz. Mevlana, müritlerinin ve halkın tepkisiyle karşılaştı. Şems-i Tebrizi bunun sonucunda 1246 yılında Şam’a gitti. Ancak Hz. Mevlana ‘nın ısrarlı davetleri üzerine 9 ay sonra Konya ‘ya döndü. Şems-i Tebrizi, devam eden tepkiler neticesinde 1247 yılında esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. Bu olaydan sonra Mevlana kendini tamamen şiire, semaya ve çevresindekileri manevi yönden olgunlaştırmaya verdi. Daha sonraları kendisine sohbet arkadaşı olarak sırasıyla Selahaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi ‘yi seçti. Hz. Mevlana 1273 yılında Konya ‘da vefat etti.
Mevlevilik
Semazenler ve Dede
Daha çok İslam’ın mistik boyutu olarak kabul edilen sufizm veya tasavvuf, insanın Allah aşkı ile kişiliğini kötü huylardan temizleyip, ruhu pak edip, olgun olma (kemale erme) yolu olarak tarif edilir. Sufizm bir yaşam tarzıdır; hayata farklı bir bakıştır. Tarikatlar ise Sufizm’den kaynaklanan, kurumlaşmış olgulardır. Buz ile su ilişkisi gibidir. Buz sudan oluşmuştur; ama suyun katılaşmış, donmuş halidir. “Okyanus ile bir testi su” benzetmesi de Sufizmle Tarikatlar arasındaki ilişkiyi gayet güzel açıklar: Okyanustan su alıp testiye doldursanız da, testideki su okyanus özelliğini ne kadar korur ki? (Hazret İnayat Han, Hazreti Mevlana).
İslam dünyasında bilinen birçok sufi tarikatlar mevcuttur. Bunlardan dünya çapında en bilineni Mevlevilik, Osmanlıca adı ile Mevleviyedir. Mevlevilik, 1273 yılında Mevlana’nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled tarafından babasının düşünceleri çevresinde kurulmuştur. Babasının düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için Mevlana’nın oğlu, Mevlevilik’in asıl kurucusu ve ikinci piri sayılır.
Mevlevilik; Osmanlı İmparatorluğu zamanında en kurumsallaşmış tarikat olarak 1923 yılında Atatürk’ün tarikat ve zaviyeleri kapatmasına kadar varlığını sürdürmüştür. Mevlevilik kültürü ve bu kültürün en önemli ritüeli olan Sema Ayini bugün üniversite, vakıf ve dernekler tarafından bir kültür mirası olarak değerlendirilerek gelecek kuşaklara aktarılmak üzere öğretilmekte ve çeşitli faaliyetlerle varlığını sürdürmektedir. Mevlevi Sema Ayini 2005 yılında UNESCO tarafından da Dünya Kültür Mirası’nın bir parçası kabul edilmiş, 800 yıllık bir gelenek olarak Türk kültürünün en önemli zenginliklerinden biridir.
Mevlevilik; tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir kurumdur. Hazreti Mevlâna, yaradana gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları yaradandan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk piridir.
—– Denizi bir testiye dökersen ne kadar alır? Bir günün kısmetini.
—– Deniz, testiye nasıl kabın genişliği kadar sığarsa, Mevlâna da kelime kalıplarına ve bizim idrakimize, istidadımız nisbetinde sığar. Zaten Mevlâna en kuvvetli, en üstün idrakın da ötesindedir.
—– “Aşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş bir insan olasın.” diye seslenir.
—– Kendi varlığından geçerek Allah’ta fani olmak; yani Allah’a tam bir gönül bağlamak Allah’a giden en kısa yoldur. Gönlünü Hakk’a vermiş bir insanın artık kendi benliği kalmamıştır. Onun her zerresinden işleyen Allah’tır. Böylece o kişi nefsine uyup başkasına zarar verecek kötü işlerde bulunmaz. Allah ahlakına bürünmüştür. Hz. Muhammed ve Hz. Mevlâna bize bu vasıflarıyla örnek olmuşlardır.
—– Mevlâna cihana sığmayan hudutsuz bir varlıktır. Güzeli, doğruyu, iyiyi, aşkı, hakikati arayanlara müjdeler veren lâhudî sestir. Zulmette kalanlara teselli sunan Rahmani sedadır. Ayrılıktan inleyenlere şifa bahşeden devalı nefestir. İnsana insanı öğretendir. Her şeyin insanda olduğunu ve tüm evrenin insanın emrine verildiğini öğretendir.
—– Mevlâna büyük bir Hak aşığıdır. Aşkın efendisidir. Aşkta yok olmuştur. Bizzat aşktır. Aşkın ne olduğunu soranlara; “Benim gibi ol da bil; ister nur olsun, ister karanlık, o olmadıkça, onu tamamiyle bilemezsin.” buyurur.
—– İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir ve sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneştir. Onun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj “aşk, sevgi ve birlik”tir.
—– O, bir veli hüviyetiyle gönüller coşturmuş, bir pir, bir mürşid olan insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden ve ikilikten kurtarmış ve temizlemiştir.
—– O, hiçbir şeyi inkar etmez, ama her şeyi birleştirir, bütünleştirir ve sevdirir. O kimseyi ayrı görmez; çünkü O, her şeyin Allah’ın zuhur ve tecellisi olduğunu bilir ve bunu gönlüne ve insan aklına hâl olarak yansıtır.
—– Mevlâna, aziz ve yüce bir üstattır. Tek başına bir sistemdir, bir hayat ve düzendir. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, tavrı, idraki, davranışları ve her şeyi ile yüceliği öğreten bir hal abidesidir. Peygamber’in gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir.
—– “İnsan yaratılmışların en şereflisidir.” düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.
Sema
—– Evrende, atomlardan güneş sistemine, vücutta dolaşan kana kadar her şey dönmektedir. Sema, ruhun olgunlaşarak birliğe ulaştığı ve Tanrı’ya doğru yaptığı manevi bir yolculuk, bir ibadettir. Bu yolculuktan sonra tekrar hayatına ve insanoğluna hizmet etmeye döner.
—– Dergâhlarda neyzen, kudümzen, naathan ve ayinhanlar “mutrıp” adı verilen müzik grubunu oluştururlar. Mutrıphanenin önünde semahane yer alır. Semahaneye girişin tam karşısında şeyh postu vardır. Post ile giriş arasında olduğu var sayılan çizgiye
Semazen
“Hatt-ı İstiva” denir. Bu gerçeğe ulaşan birliğe giden en kısa yoldur. Bu çizgiye ayinde şeyhten başka kimse basamaz. Şeyh, Mevlâna’yı temsil eder. Post ise en büyük manevi makamdır. Kırmızı rengiyle doğuşu ve var oluşu temsil eder.
Sema yedi bölümden oluşur.
1. Bölüm
Dede
Mutrıp, semazenler ve ardından şeyh de posttaki yerlerini aldıktan sonra naathan tarafından “Naat-ı şerif” okunur. Itri’nin bestelediği bu eserle Hz. Muhammed methedilir.
2. Bölüm
Naat’tan sonra “Kün” (“Ol”) emrini temsil eden kudüm sesi duyulur.
Kudüm
3.Bölüm
Ardından ney taksimi başlar. Ney, kainata ruh verilmesini temsil eder.
Neyzen
4.Bölüm
Taksim bitince peşrevle birlikte “Devr-i Veled” başlar. Şeyh ve semazenler müziğin temposuyla semahanede üç devir yaparlar. Birinci devir Allah’ın; güneşi, ayı, yıldızları ve bütün cansız varlıkları yaratışını anlatır. İkinci devir nebatatın yaratılışını, üçüncü devir ise hayvanatın yaratılışını anlatır. Semazenler Devr-i Veled sırasında postu geçerken birbirlerine niyaz ederek birbirlerinin gönül kıblesinde secdeye varırlar.
Semazenler
5.Bölüm
Devr-i Veled’den sonra posttaki yerini alan şeyh, ayinin birinci selamının başlamasıyla hırkalarını çıkaran semazenlerle görüşür ve semazenler semaya girer. Bu insaniyete doğuşu temsil eder. Semazen, nefsinin ölümünü temsil eden özel bir kıyafet giyer. Sikke mezartaşını, hırka mezarını, tennure de kefeni temsil eder. Semazen meydana girerken elleri omzunda çapraz olarak bağlıdır. Bu haliyle elife benzer ve Hakk’ın birliğine şehadet eder. Semaya başladıktan sonra sağ el yukarı sol el aşağı dönük olacak şekilde kollarını iki yana açar. Bu, “Hak’tan alır halka saçarız, kendimize bir şey mal etmeyiz.” anlamına gelir. Semazenler aynı gezegenlerin hem kendi çevrelerinde, hem de güneşin çevresinde döndükleri gibi, hem kendi çevrelerinde dönerler, hem de meydanı devrederler.
Semazen
1. Selam: Sema insanı gerçek varlığa ulaştıran bir araç ve bir can sarhoşluğudur. Semanın ilk devresi alemleri seyretmektir. Hakk’ın büyüklüğüne ve yüceliğine bu yolla ulaşılır. Birinci selamda aşıklar, şüphelerden kurtulur ve Hakk’ın birliğine iman ederler.
2. Selam: İkinci selam ise tüm varlığı bu tanrısal birlik içinde eritmektir.
3. Selam: Üçüncü selamda aşıklar kendilerini arındırıp “oluş” mertebesine ulaşırlar.
4. Selam: Dördüncü selamda ise “varlık” içinde “yok” oluşun vuslatına erişilir. Bu selamda şeyh de semaya girer. Hatt-ı İstiva’da semazenlerin ortasında sema eden şeyh sağ eliyle hırkasının yakasını açar, sol eliyle hırkasının iki ucunu tutar. Bu haliyle gönlünü herkese açtığını ifade eder.
Whirling dervish
6.Bölüm
Sema Gösterisi
Yapılan ney taksimiyle şeyh postuna çekilir. “Mesrik de Allâh’ındır, magrib de. Hangi tarafa dönerseniz, Allah’ın yüzü oradadır. Çünkü Allâh Vasi’dir, Alîm’dir.” (Bakara s.2 115. ayetin okunduğu Kuran-ı Kerîm tilâvetiyle törene devam edilir.
7.Bölüm
Mevlevi Sema
Semâ töreni, bütün peygamberlerin, şehitlerimizin ve bütün inananların ruhları için okunan bir Fâtiha ve devletimizin selâmeti için yapılan bir dua ile son bulur…
—– Ve böylece yolculuk biter. Fakat aslında bu, Hz. Mevlâna’nın yolundan gidenlerin, aşk yolunu takip edenlerin, içlerindeki ilahı arayanların, hayatlarının her anında yaşadıkları manevi yolculuğun bir bölümüdür. Yani Hz. Mevlâna’nın sözleriyle:
—– “Sema’a girdin mi, iki dünyadan da dışarı çıkacaksın; Sema’ın şu alemi, iki alemden de dışarıdır.”